Normalde Bergama, rotamı çevirmeyi aklımdan hiç geçirmediğim bir yerken, kardeşimin orda işe başlamasıyla "hadi İzmir’e gitmişken oraya da uğrayalım" dedik. İyi ki de uğramışız çünkü artık -özellikle Ahmet ÜMİT’in “Kayıp Tanrılar Ülkesi” kitabını okuduktan sonra daha bilinçli ve daha özveriyle gezmeyi planladığım bir yer haline geldi. Zira Bergama, Berlin'de ismine müze kurulacak kadar önemli bir antik kente ev sahipliği yapıyor. Bu yazımda da işte bu önemli kentten -Pergamon Antik Kenti'nden- bahsedeceğim.
Pergamon Akropolu nerde?
İzmir’in kuzeyinde olan Bergama ilçesinde, şehrin en tepesinde. Antik kentlerin içerisinde en ihtişamlılarından bir tanesi bence. Oldukça büyük bir alanda, tarihin izlerini hala taşıyor ve büyüsünü hala koruyor.
Pergamon Akropolu

MÖ 282-133 yıllarında Pergamon Krallığının başkenti olan Pergamon antik kentinin tarihi, yapılan kazılara göre M.Ö. 7.-6. ve 5.yy’a kadar uzanıyor. Pergamonu, yazar ve filozof Pilinius Secundus “Küçük Asyanın en ünlü ve muhterem şehri” olarak tanımlanmış.
Pergamon, 10.000 kişilik, dik yamaçta kurulmuş, mimari açıdan da tarihin en ünlü antik tiyatrolarından birine sahip.
.jpg)
Su temini için Helenistik dönemde Madra Dağı’ndan gelen yüksek basınçlı su hattı da Pergamonluların mimari başarısının bir örneğidir.
Ayrıca Bergama, 2014 yılında Dünya Kültür Miras Listesi'ne de girmiştir. Tarih boyunca işgallere uğramasına rağmen, stratejik bir noktada olması sebebiyle asla tarihten silinmemiştir.
Kentin en önemli yapılarından biri olan Athena Tapınağı, araştırma kazılarında gün yüzüne çıkarıldı. Ama malesef bir çok parçasını Berlin’e götürdüler(!) ya da kaçırdılar. Ardından Berlin’de aslına uygun bir biçimde yeniden kurularak, Berlin müzesinin en önemli bölümlerinden biri olan Pergamon Müzesi kısmında sergilenmeye devam ediyor. Aynı şekilde Athena Tapınağı’nın güneyineki Zeus Sunağı da Berlin'e götürülmüş ve aynı alanda sergileniyor. Helenistik dönemin en güzel mimari örneklerinden biri olan bu sunağın, bize sadece temellerini bırakmışlar. Bugün Berlin’deki Pergamon müzesi, Pergama Antik Kenti’nden daha çok ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor malesef. Bu can sıkıcı durum çok ayrı ve çok uzun bir yazı konusu olur; o yüzden ben pek girmek istemiyorum.
.jpg)
Parşomen Kağıdı
Pergamon’un bir diğer insanlığa armağanı da parşomen kağıdı. M.Ö. 2400 yıllarında yazıyı daha hafif daha taşınabilir bir maddeye yazma ihtiyacı duyuldu. Papirusun icadıyla uzun yıllar papirus en önemli yazı aracı oldu. Fakat Bergama kütüphanesinin de şanının yürümesiyle, İskenderiye kütüphanesiyle aralarında önemli bir rekabet başladı. Dönemin en kullanışlı yazı aracı papirusun Mısır’da üretilmesi rekabeti daha da artırdı. Bir açık artırmada Pergamon Akropol Kütüphane’sinin kitapları ağırlığı kadar altın vererek alması Mısır Krallığını kızdırdı. Böylece Bergama Krallığı’na papirüsün satışını yasakladı. Bu durum Bergama Kütüphanesi’nde krize sebep oldu ve bu kriz sonucunda da bir yazı aracı ihtiyacı doğdu. Dönemin kralı yeni bir yazı aracı bulunmasını emretti, bulanı da ödüllendireceğini açıkladı. İşte bu rekabetin sonucunda sanatçı Krates, oğlak derisinden -günümüzde parşömen dediğimiz- Bergama kağıdını hazırladı. Parşömeni bulunduğu dönemden itibaren 1500 yıl boyunca yazı aracı olarak kullandılar.
İşte Bergama’nın tarihte bu denli önemli olmasının bir diğer sebebi… Parşömen, bilimin, ilimin tarih boyunca aktarılmasını, sanatın geçmişten günümüze taşınmasını sağlayan en önemli buluşlardan biri. Bergama’nın insanlığa armağanı.... Hatta biliyor musunuz? Kuran ve İncil bile ilk defa parşömen üzerine yazılmış.
Bergama’nın Türk yönetimine geçmesi
Bergama 1300’lü yıllarda Menteşeoğulları ile Türk ili olmuş, 1317 yılında da Osmanlı’ya bağlanmıştır. Osmanlıya bağlandıktan sonra antik kentin olduğu tepe (akropol) merkez olmaktan çıkmış. Merkezi olarak daha aşağılar, düzlük yerler tercih etmişler.
Bergama’yı bu kadar geç tanımış olmamın pişmanlığı fakat yine de tanımış olmanın gururuyla, özellikle antik kenti hayranlıkla gezdim. Eğer beş yıl önce bu önemli değerin farkına varmış olsaydım, Berlin’e gittiğimde de Pergamon Müzesi’ni mutlaka gezerdim.
Eğer siz henüz Bergama’ya gitmediyseniz ve bu yaz için İzmir’de harika bir tatil planlıyorsanız, rotanıza mutlaka Bergama’yı eklemenizi öneriyorum. Hatta vakit varken “Kayıp Tanrılar Ülkesi” kitabını da okuyun. Sonra da belki Berlin’e Pergamon müzesine gidersiniz. Belki orda karşılaşırız. Belli mi olur? Çünkü yol açık, yola çıkmamak için hiç bir sebep yok!