Aşk-ı Memnu'yu defalarca izledikten sonra tam aşkı yazma kıvamındayım. Tabii maksat aşk-ı meşru olması fakat, hayatın size hangi taraftan aşk getireceği meçhul. Öncesinde birkaç soru... Aşkın olmadığı bir dünya düşünebilir misiniz? Aşk olmadan insan soyu devam eder miydi? Bir ayakkabıyı o giyiyor diye sevenlerden misiniz? Bütün aptalca hareketlerine hoşgörü ile mi yaklaşıyorsunuz? Onun soluduğu havayı solumayı seviyorsanız hoş geldiniz aşıklar kulübüne. Konserimiz birazdan başlıyor. Önce “aşkın kimyası” daha sonra “neden o?” diyeceğiz. En son “love is an illusion” ile beraber biraz kuantum ekleyip konseri bitiriyoruz. Yüzyıllardır anlatılan ama hala tam anlaşılamayan duygu için bir deneme de benden. Haydi bakalım!
Şurama batan diyor şair şurama batan; özlem demeselerdi, bıçak derdim.
Cemal Süreyya
Aşkın kimyası
Siz sadece aşık oluyorsunuz ama geride bir fabrika aşkınız devam etsin diye gece gündüz mesai harcıyor. (İnsaf artık biraz gayreti de çok görmeyiverin diyorum) Bunu biraz açalım. ABD üniversitelerinden birinde psikolog ve nörologların yer aldığı bir araştırmada insanların açlık, susuzluk gibi temel dürtülerinin arasında aşkın da bulunduğu ifade edilmiş. Yapılan testlerde yemek yemek, su içmek gibi gereksinimlerde aktif olan bölge, kişi aşık olduğunda da aktif hale geliyor. O zaman aşık olmak da temel bir ihtiyaç mıdır?

Aşık olduğumuzda amfetamin, feniletilamin, norepinefrin, dopamin ve endorfin hormonları artıyor. Özetle bu kimyasallar sayesinde aşık oluyorsunuz ama biraz daha detaya ihtiyaç var. Bu artışlarla kendimizi normalin dışında hissediyoruz. Feniletilamin ilk görüşte aşktan sorumlu. Sevdiğiniz insanı düşündüğünüzde gözbebekleri büyümesi, kanın dudaklara ve cinsel organlara hücum etmesi bu hormon sayesinde. ‘’Tehlike anlarında kaç ya da savaş!’’ sinyali veren norepinefrin kalp atışını artırıyor ama atalarımızın zamanındakinden farklı bir konseptte.
Dopaminin etkisiyle de enerji artıyor, çevreye duyarsız olurken aşık olduğunuz kişiye dikkat kesiliyorsunuz. Bu hormonla beraber kısa süreli hafıza, uykusuzluk, iştahsızlık gibi belirtiler yaşamanız normal. Ayrıca dopamin beyinde bolca salgılanınca kişi konuşkan coşkulu ve sekse karşı daha istekli oluyor. Hani şu spor yaparken artan hormon, işte aşık olduğunuzda da artıyor. Baharda çiçek açmış gibi hissettiriyor. Tüm dünya sizmiş gibi oluyorsunuz. Aşkınız devam etti diyelim; sevgiyi ve bağlılığı oluşturan endorfin sahneye çıkıyor. Bu hormon bağışıklık sisteminde ağrı kesici görevi görürken aşkta insanın kendini iyi hissettirmesinden sorumlu. Yani içi Küçük Emrah dışı misket havası halinde dertlerini hafifletiyor.
Oksitosin
Doğum esnasında salınan, anne ile çocuk arasında bir ömür boyu kullanılmak üzere sevgi, güven ve şefkat tohumları atmanıza yardımcı olan oksitosin hormonumuz vardır. Bu hormon aynı matematiği aşıklar için de uygular. Eğer Leyla ile Mecnun iseniz bu bağlanma evresine geldiğinizde aşkınızın ateşi harlanır. Böylece oksitosin hormonunun size sağlayacağı o duygudan mahrum kalmamış olursunuz. Oksitosin ile el ele tutuştuğunuzda, sarıldığınızda ve cinsel ilişkide sırasında kendinizi daha özgür ve mutlu hissedersiniz.

Sesle, bakışla, aşık olunan kişiyi düşünmekle, hatta fotoğrafına bakmakla bile bu kimyasalın salınımını tetiklenir. İşte tam bu evrede aşıkları ruhsal, duygusal ve fiziksel doyumu yakalama hali beklemektedir. Kadınlarda bağlılığı bu hormon yaparken erkekte de vazopressin aynı işi görmekte. Testesteron ise hem kadında hem erkekte bir afrodizyak. Ekstra bir bilgi; evlendikten sonra kilo alan erkekler vazopressinle "artık bir ailem var onlarla ilgilenmem gerekiyor; onları güvenle korumak için daha güçlü olmalıyım" diyerek kilo alıyor. Yani evlendikten sonra kilo alan erkeklere, tam bir aile babası gözüyle bakabilirsiniz kızlar.
Biz bölünerek çoğalamıyoruz. Bir karşı cinse ihtiyacımız var. İnsanın çiftleşmesinin temel amacı ne peki?
Peki neden o?
İçgüdüsel olarak, yaratılıştan gelen genlerimizi olabildiğince fazla yaymak. Program erkekte çok çiftleşerek yayılmacı bir politika gütmesini beklerken kadında mümkün olabildiği ölçüde çok çocuk dünyaya getirmek şeklinde çalışıyor. Tabii bunlar reelde böyle olmak zorunda değil. Burada gülümseyin. Çiftleşmek için kadında, erkekte belli şartlar arasa da, özetle soyunu devam ettirmeye programlanmış. Peki yayılmacı davranan insanoğlu neden bazılarına diğerlerinden fazla çekilir? Kadınların yumurtlama dönemine, feromonlara, kokulara falan girmeden cevabı kısadan giriyorum. Sağlıklı geni arıyoruz. Erkeklerde uzun boy, kaslı görünüm veya kadınlardaki bel kalça oranı gibi bakılan tüm özellikler tamamen sağlıklı soyu kimin devam ettireceğini bulmaya yönelik. Yani aşk soyu devam ettirmede seçici ve itici kuvvet.
Aşk karşıdakinde kendi yansımanı görmektir
Aşk devasa bir paket programdır. Kaybı büyük bir boşluk, varlığı da pragmatisttir, zorbadır, bencildir. İçindeki hicran, hayal kırıklığı, nefret, öfke ve sevdiğin kişinin önemsemesinin verdiği o muhteşem hazla beraber vedalar da pakete dahildir. "Ben sadece güzel olanı alayım gerisi kalsın" diyemezsiniz ve bütün duyguların sorumluluğu size aittir. Her şekilde "aşkın cesurları sevdiğini" söylemeye gerek yoksa da, "bana ne oluyor?" dedirtir. Biraz sınanma isteyebilir. Zamana dayanır mı bakmak gerekir. Çünkü insan her kaşını, gözünü, cazibesini sevdiği kişiye ilgi duyabilir. Bu ise aşk değil şevktir. Sonrasında fiziksel çekimi beraberinde getirse de aşk bu hazdan farklıdır. Aşk kalp işidir.
Eğer şehvet aşk olsaydı eşekler aşkın şahı olurdu.
Mevlana

Aşkın metafiziği
Başkasını sevmek için öce kendinizi sevmelisiniz. Bu değişmez bir kuraldır. Kendini sevmek, tahmin edilenden daha büyük bir gereklilikse de kazanımları kendinden bilmek zarar verir insana. Bu sevgiden de farklı bir şeydir zira. Kendini sevme kuralı aşkın bilgeliği ile birleştiğinde iyileştiren dönüştüren tarafları da deneyimlersiniz. Çünkü ruhun tazelenmeye ihtiyacı vardır. Aşk ruhu tazeler. Eğer aşkınız gerçek bir aşk ise tüm evrensel yasaları devreye sokabilirsiniz. Çekim yasası, sizin onu gizli yönlerinizi keşfetmek için çektiğinizi söylerken, titreşim yasasıyla benzer enerjileri bulursunuz. Siz kendinizi değerli hissederseniz değerli titreşimler gelir veya tam tersi... Şu meşhur ruh eşi gibi kavramlarını acı içinde deneyimlemek istemiyorsanız gurur, kibir, ego çalıştırmamalısınız. Ancak bu şekilde aşk tedavi eder sizi. Evrende hiçbir şey kaybolmaz. Senin olan sana gelir. Endişe bile etmenize gerek kalmadan vuslata kavuşursunuz.
Bu konuya belki başka bir hafta "aşkta aynalama davranışlarını nasıl kullanırsınız, dengesiz olmanın veya dokunmanın gücü" başlıklarıyla devam ederiz. Son olarak insanın asıl gayesi hakiki aşka ulaşmak. Mecazi aşkı yaşamayan kimse hakiki aşka ulaşamaz deyip ara verelim. Aşk ile kalın...
