Bilinç nedir? Hayatta hangi konularda bilinçlisiniz? Peki "ah bunu neden yaptığımı bilemiyorum" dediğiniz durumlarda sizin bu şekilde hareket etmenize ne, neden oldu? Bir gruba, bir topluma bilinçli veya bilinçsizce lanet okumak ya da olan biteni sessizce seyretmenin sonuçları size/bize neler getirir? Sonra da örneğin, zamlara/ hayat pahalılığına bireysel olarak maruz kaldınız. Nereye kadar şikayet etmeye hakkımız var? Münferit hareketlerin, düşüncelerin ve konuşmaların toplumsal yansımalarının sonuçlarını ele alacağım. Önce birkaç tanım yapayım.
Bilinç düzeyinde hareket edebilen tek varlık insan
Bilinci kısaca şu şekillerde tanımlayabiliriz. İçerden veya dışardan içinde bulunduğumuz anın farkındalığı... Fiziksel olarak uyanık ve tetikte olma hali... Dereceleri farklı olmakla beraber kendisinden veya çevresinden haberdar olmak... Yani uçsuz bucaksız deneyim olarak tanımladığımız her şey bilinçtir. Peki bu tetikte olduğumuz bilinç durumunda beynimizde neler olur? Prefrontal korteks ve talamus arasındaki etkileşim artmış vaziyettedir. Duygularımız omuriliğimize, oradan beyin sapına ve talamusa uyarılar gönderiyordur. Talamus tasnif ettiği uyarıları sınıflandırıp beynin farklı alanlarına gönderir ve orada işlenir. Fark ettiğimiz duygular da bilince girer. Ama insan bazen her duygusunu fark edemeyebilir. Bu da bir bilinç seviyesini gösterir. Konumuz her ne kadar bu olmasa da şunu sormak istiyorum: Siz her duygunuzun farkında mısınız? Tam yeri geldi çünkü.

Bilinçdışı/Bilinçaltı
Her iki kavramın farklılıkları olsa da genel manada bilincin gerisinde görünmeyen bir alanı işaret eder. Arzular, bastırılmış duygular, çatışmalar, biyolojik içgüdüler ve dolayısıyla ulaşması normal bilinç sürelerinden daha uzun zaman isteyen bir dünyadır. Freud'un psikanaliz kuramıyla beraber ortaya çıkmıştır.
Kolektif bilinç
Kolektif bilinç kavramı Fransız sosyolog Emile Durkheim’a aittir. Toplumda yaşayan kişilerin bireylerden bağımsız olarak ortak olan düşünceleri, duyguları, inançları ve öngörüleridir. Kısaca toplumun ortak mirasıdır. Bu çerçevede her toplum kendine özgü bir yaşam geliştirir. Durkheim kolektif bilincin ilkel toplumlarda kuvvetli, modern toplumlarda daha zayıf olduğunu söyler. Buna şunu da ekler; ortak inancın güçlü olması toplumun ilkel türlerindeki mekanik dayanışmayı da artırır. Bu bilinç toplumun her yanında yaygın, dağılmış bir biçimde bulunmaktadır. Bununla beraber kendi başına da bir gerçekliği ve özel nitelikleri de vardır. Bireyler geçici fakat bilinci kalıcıdır. Kuşakları birbirine bağlar. Konunun diğer savunucularından Jung'a göre de dünyanın kurulduğundan beridir insanın evrensel olarak kalıplaşmış davranış biçimleridir. Irk ve soy aracılığıyla geçer.

Kişisel inancım, insanın sahip olduğu tek şey iradesidir. Bununla beraber içinde yaşadığı toplum, ataların aktarımları, içinde bulunulan anın inanç sistemi, töreler insanı kapsayıcı ve kuşatıcıdır. Yani iradeyi bozabilir. Dolayısıyla kişi doğduğu toplumun hem şekillendiricisi hem de mahkumudur.
Yengeç sepeti sendromu
Kumsalda bir adam yürümektedir. Orada bulunan bir balıkçı yengeç avlamış ve onları bir kovaya koymuştur. Kovanın üstü açıktır. Kumsalda yürüyen adamın dikkatini kovanın kapağının açık oluşu çeker. Balıkçıya sebebini sorar. "Evet tek bir yengeç olsaydı kaçardı. Ancak pek çok yengeç varsa biri kaçmaya çalıştığında diğeri onu yakalar ve kesinlikle kaçamayacağı konusunda emin olup bu davranışını sürdürmez." Tek bir yengecin kaçması kesinken, sayı arttıkça bu oran sıfıra düşer. Bir nevi "Ben sahip değilsem sen de olamazsın, Ben başaramıyorsam sen de başaramazsın." anlayışı.

Kitlelerdeki rastgele bireyler bir araya geldiğinde kişisel özellikler ortadan kalkar. Bilinç ortadan kaybolur. Bilinçaltı devreye girer. Telkin edilen düşüncelerin hayata geçirme isteği o kadar hızlı olur ki tüm duygu ve düşünce tek bir tarafa yönelir. Bu saatten sonra kitle, kolektif bir bilince ulaşmıştır ve tek bir vücut gibi hareket etmeye başlar.
Gustave Le Bon
100 maymun deneyi
Yüz Maymun Deneyi, Ken Keyes Jr.'ın yaptığı gerçek bir deneyin öyküsü. Bu deney Pasifik Okyanusu’ndaki Japonyanın Koshima adasında Macaca Fuscata türü maymunlar üzerinde yapılıyor. Deney otuz yıl sürüyor. 1952 yılında maymunların beslenmesi için kumların içerisine patates bırakılıyor. Tatlı patateslerden çok hoşlanan maymunlar kumuna rağmen yemeye devam ediyorlar.
Bir gün araştırmacılar değişik bir şeyle karşılaşıyorlar. İsmi İmo olan on sekiz aylık olan dişi maymun, o gün kumlu olan patatesi bir su birikintisinde yıkıyor ve o haliyle yemeye başlıyor. Bu davranış önce İmo'nun annesi sonra da diğer aile bireyleri tarafından fark ediliyor. Ardından diğer maymunlar da patatesleri yıkayarak yemeyi öğreniyorlar. Bu değişime rağmen eski alışkanlığını devam ettirmek isteyen maymunlar kumlu patates yemeye devam ediyorlar. Fakat 1958’in sonlarına doğru maymunlarından yüz tanesinden doksan dokuz tanesi artık patatesi yıkayarak yemeyi öğreniyor.
Sonunda yüzüncü maymun da patatesi yıkayarak yemeğe başlıyor. Şimdi asıl olayı görüyoruz. Aynı günün akşamında adadaki tüm maymunlar patatesi yıkayarak yemeye başlıyorlar. Kritik eşik “Yüzüncü Maymun”un da patatesi yıkayarak yemeye başlaması.
Yani öğrenme davranışı belirli bir sınır aştıktan sonra ortaya çıkıyor ve yayılıyor. Bu davranıştan sonra ise adanın diğer tarafındaki maymunlarla birlikte diğer adalardaki maymun kolonilerininde de patateslerini yıkayarak yeme davranışı başlıyor.
Elimdeki kaç kilo?
Bir araştırma grubu kolektif bilincin yansımalarını doğru biçimde anlamak için bir deney yaparlar. Bir torbaya iki kiloluk malzeme koyarlar. Belli sayıdaki katılımcıya bu torbada kaç kiloluk malzeme bulunduğunu sorarlar. Kimisi 3, kimisi 2, kimisi 5, kimisi de çok farklı bir rakam söyler. Toplanan rakamlar katılımcı sayısına bölündüğünde sonucun kaç çıktığını tahmin edin. 2!..

Herkes pahalılığı nasıl seçer?
Zurnanın zırt dediği yerdeyiz. Yengeç sepeti sendromundaki hikayenin, ne demek istediğini anladınız. Kişinin kendi iradesini kullanmayıp farklı bir bakış açısı getirmediğine dair can acıtıcı bir gerçekliği anlatıyor. Yüz maymun deneyi ise tam tersi, bir kişinin iradesini kullanmasının diğerlerini etkileyebilecek güçte olduğunu... Son hikaye ise; aslında farkında olmadan yapılan seçimlerin kolektife hizmet ettiğini... Son tahlilde şunları söylemek isterim. Sosyolog Gustave Le Bon'un söylediği gibi toplumların da, aynen bir beden gibi hareket etme kabiliyeti vardır. Buna ek olarak canlı tüm varlıklar sürekli bir biri ile iletişim halindedir. Bilinç düzeyinde hareket etme kabiliyeti olan tek varlık olmamız bizi her yaptığımızdan sorumlu kılar. Dolayısıyla olumsuz bakış açısıyla ağzımızdan çıkardığımız her şeyin sonuca yansıyacağı bilinciyle hareket etmek gerekir. Değişimi başlatmak kişisel farkındalığı artırmak ile olur. Öylesine söylenen hiçbir şey öylesine değildir. Yani aslında başkası için istediğiniz olumsuz her şeyi kendiniz için istiyorsunuz.
