Sinema & TV

Bir Van Hikayesi: Okul Traşı


Sezer Aygün 16 Şubat 10:05

Zaman göreceli bir kavram. Kişiye bağlı olarak genişler, daralır, güzelleşir veya zorlaşır. Bu zaman izafiyetini, sadece birkaç saatin anlatıldığı uzun metraj filmlerinde daha net gözlemliyorum. IMDb puanı 7.3 olan Okul Tıraşı filmi de buna bir örnek. 1 saat 24 dakika süren filmde birçok acıyla yüzleşmeniz mümkün. Başlarının sürekli önde olduğunu göreceğiniz çocukların dramını Kürt asıllı Ferit Karahan çekmiş. İlk filmi “Cennetten Kovulmak” (2014) Antalya Film Festivalinde En İyi Film Altın Portakal Ödülü'nü kazanmış. İkinci filmi “Eski Köye Yeni Adet” (2018). “Okul Tıraşı” yönetmenin üçüncü filmi. Tek Türk filmi olarak katıldığı Berlin’de Uluslararası Sinema Yazarları Birliği’nin (FIPRESCI) ödülünü kazandığını da eklemeliyim.

Medeniyet ne demekti?

Anadolu, medeniyetin doğduğu topraklar. Fakat medeniyetler kurulurken de yıkılırken de ne acılar yaşandı kim bilir? Söylemek istediğim bu topraklarda doğmuş olan herkes acının gölgesinden bir şekilde geçmiştir. Okul Tıraşı filmini seyrederken aklıma Osmanlı zamanında yaşanmış başka bir acıklı çocuk hikayesi geldi. Biraz ondan bahsedeyim sonra konuyu tekrar filme getireceğim. Birinci Dünya Savaşı sonrasında binlerce çocuk artık yetim kalmıştı.  O günkü adıyla Darüleytamlarda (yetimler yurdu) neredeyse 10 bin çocuğun masrafları da Devlet-i Aliyye’ye yük olmaya başlar. Enver Paşa bir plan yaparak 12-18 yaşlarında seçtikleri çocukları Almanya’ya madencilik, el sanatları, tarım öğrenmek üzere göndermeye karar verir. Almanya durumu önden birkaç yüz yetimle test etmek ister. Buna karşılık Osmanlı sadece vereceği çocuğun sayısına bakmaktadır. Yaşları 14-16 olan tam 314 çocuk Nisan 1917’de Sirkeci Garı'ndan Berlin’e uğurlanır.  Üç günde Almanya’ya ulaştıran sürat treninin masraf görülmesi üzerine daha az para ödenerek askeri trenle on günlük yolculuk seçilmiştir.

Bir sonraki kafilelerde önce 200, 500 ve daha sonra 150 ana babasız çocuk Almanya madenlerine işçi olarak resmen hibe edilir. Almanlar bundan sonra gelecek çocukların şehirli değil köylü olmasını istemektedir. Çünkü şehirli olanlar sorun çıkartmaya başlarlar.  İlk üç yıl hiç maaşın verilmediği dönemde kaçan, kaybolan çocuklarla hibe edilen sayı yüzde 40 azalır.  Kalan çocuklar da gönüllü gitmelerine rağmen hayal kırıklığı yaşar ve mutsuzlardır. Yani koskoca bir devlet onlara emanet edilmiş kimsesiz yavrulara sahip çıkmayı başaramamıştır. Okul Tıraşı filmindeki gibi...

Vatana millete faydalı olacaksın

Berlin’de ödül alan filmimiz belki de ilk defa 1917’de yine orada başlamıştı. Kim bilir? Peki günümüze, 2021’e gelelim. Yönetmenin 6 yıl kendi yatılı okul deneyimlerini de yansıttığı Okul Tıraşı filmi de doğuda bir yatılı okulda geçiyor. Yine devlete emanet edilmiş yaşları 10-13 olan çocuklar var. Mevsim kış, hava eksi otuzlarda. Soğuğu sadece kar görüntülerinde değil giriş sahnesindeki hamam olayında da iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Banyo yaparken nöbetçi öğretmenin çocuklara verdiği bir ceza olayları başlatacak. Devamında amaç güya bir hayat kurtarmak. Fakat olaylar çözümlendikçe devlet babanın şefkatli kollarını her yönden deneyimlemeye başlıyorsunuz.

Çocuklara verilecek en güzel ve değerli hediye ilgi ve zamandır.

Ben sizin yaşınızdayken..

İlginçtir ki burası bizim bildiğimiz tarzda bir okul. Fakat otorite kim ise elinde bir değnek taşıyor. Bununla beraber otoriteyi temsilen bazen değnek, arkadaşına eziyet etmekten imtina etmeyen öğrenciye veriliyor. Şehirden izole, kışla havası veren bu erkek yurdunda çocuğun çocuk gibi karşılandığı tek sahne, demir parmaklıklar ardına konmuş televizyondaki çizgi film sahnesi. Çekmeyen telefonlar, tekin olmayan öğretmenler, imalar, dayaklar, tokatlar, aşağılanmalar, Okul Tıraşı filminin sonuna dek göreceğiniz sahnelerden. "Ben sizin yaşınızdayken" ile başlayan cümleler “Devlet size yatacak yer, yemek veriyor. Harçlık veriyor ve siz hala şikayet ediyorsunuz. Sizi gören biri yüz metreden sizin bu okulda öğrenci olduğunuzu anlayacak. Dışardaki adamdan bir farkınız olacak. Dersini çalışacaksın. Vatana millete faydalı bir insan olacaksın.” diye devam ediyor. Güya insan eğitiyorlar.

Geri kalan tüm olayların baş kahramanları Yusuf ile Memo. Yusuf, arkadaşı Memo’nun esrarengiz biçimde hastalanmasını yönetime bildirir. Başlangıçta okul yönetiminin ciddiye almadığı bu durum, sonrasında istense de değiştirilemez. Çünkü yollar karla kapalıdır. Öğretmenler ve öğrenciler, bu işten yakalarını nasıl sıyıracaklarını bilemezler. Acımasız hesaplaşmalar ve sırlar da gün yüzüne çıkmayı beklemektedir. Buna ek olarak Okul Tıraşı, seçilen Vanlı çocuklarla iyi bir bürokrasi eleştirisi filmi. Bence izlenmeyi hak ediyor.

https://www.youtube.com/watch?v=AlxMlTDuAPA

Her insan eski kuşakların belleğini taşır

Çocuk dünyaya eşi benzeri olmayan bir karakter paketiyle beraber gelir. Bununla beraber yaşamda yaradılıştan gelen gizli sözleşmeler de vardır.  Freud bunun için şöyle der; "insanların geçmişe ait mirası sadece huydan ibaret değildir. Her insan eski kuşakların belleğini de taşır." İşte kuşaklar boyu süregelen deneyimler beraberinde birçok ciddi potansiyeli, yaratıcılığı ve donanımı da getirir. Yani acı bir tecrübenin yanında muhakkak bir öğrenilmiş bir ders de mevcuttur. Topraklar acıyla yoğrulsa da zamanı kendi içinde güzelleştirip genişletmek insanın elinde. Bu size miras bırakılan deneyimlerin hangisini seçeceğinizle alakalı.

Şu birkaç söz de ihtiyacı olana gelsin. Bir tohumu çiçek açması için toprağa bıraktığınızda o bitkinin neye ihtiyacı olduğunu öğrenmeniz gerekir. Suyunu ve besinini de eksik etmemelisiniz. Dallarını hoyratça çekip sarsmamalısınız. Ne ihmal etmeniz ne aşırı sevmeniz beklenir sizden. Kısacası ona şefkatle bakmanız gerekir. Yani çocuğu döverek iteleyip öteleyerek dışlayarak vatana millete faydalı olmasını bekleyemezsiniz. Bu tam bir paradokstur.

Bu yazıyı kargala!
0 Yorum