Elif Beyza Özer

We <3 Kargala

Levlâ, Farsça’da ‘var olması gereken her şey’ anlamına gelen bir kelime. Benim ya da benim gibi ‘Model’ grubu dinleyicilerinin 2013 yılında; grubun çıkardığı 3. albümleriyle hayatımıza girdi bu kavram. Neredeyse 10 sene geçmiş olsa da üstünden, sanatın zamansızlığı sayesinde hala çoğu insanın kulağında bu albüm. "Konsept albümler" üzerine yazacağım bu ikinci yazıda konumuz, "Levlâ" ve “Levlâ’nın Hikayesi”

Model

‘Model’ 2007 yılında fiilen kurulan ve 2016 yılında fiilen dağılan bir türk rock grubu. Levâ’nın Hikayesi'nin de anlatıcıları aynı zamanda. Grubun gitaristlerinden birisi olan Can Temiz’in kaleme aldığı 10 şarkıyla yapıyorlar üstelik bunu. Sanatın kulağa hitap eden tarafını kullanarak bir derdi sunuyorlar bize. Her sanatçıda ve sanat unsurunda olduğu gibi…

Model

Yas ve beş evresi

1969 yılında yayımlanan ‘Ölüm ve Ölmek Üzerine’ isimli bir kitapta, İsviçreli psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross tarafından ‘Yasın Beş Evresi’ teorisinden bahsedildi. Bu teoriye göre farkında olalım ya da olmayalım; ani ve zamanla gelişen bir kayıpla yasın beş evresini geçiririz hepimiz. Sırasıyla inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme… Bu beş evrenin sonunda yaşadığımız kaybı kabulleniriz. Sonuç olarak doğruyu ayırt etmeye başlarız.

Elisabeth Kübler-Ross

Bu kuram karşıma ilk çıktığında Edgar Allan Poe üzerine bir yazı yazmayı düşünüyordum. Yazım aşamasında ‘acıyı’ tüm hayatına entegre etmiş bu adamın öyküsünü ancak okuduğum beş evreyle anlatabileceğimi fark edip o şekilde kurgulamıştım kafamda. Şimdiyse benden önce bunu düşünmüş ama acı dolu bir hayatı değil tutulan yası anlatan, var olması gereken her şeyin hikayesini dinlemek ve size aktarmak için klavyenin başındayım.

Kim bu Levlâ?

Hiç kimse… Ya da hepimiz… Levlâ bir insan değil, Levlâ sadece bir metafor. Levlâ’nın hikayesi aslında hepimizin hayatının bir parçası: Ya dünü, ya bugünü ya da yarını, kaybedilen bir ‘aşkın’ tutulan yası. İşte bu yüzden zaten herhangi bir isim değil ‘var olması gereken her şey’ anlamına gelen bu kelime… Levlâ… Kaybedilenin ardından tutulan yasın, içinde var olması gereken her şey…

Levlâ'nın Hikayesi

Anlatılan hikaye 2 kısımdan ve 10 şarkıdan oluşuyor. (Albümde bonus olarak 2 şarkının akustik versiyonu da bulunuyor.)

Kısım I: Yas Bahçesinde 5 Gün

Levlâ’nın yasının başladığı ve sürecinin işlendiği kısım burası. Aslında albümün ikinci kısmındaki şarkılarla bağlantılı olduğu için önerilen sıralamayı buraya yazacak olsam da yazının son kısmına bence dinlemeniz gereken sırayı ekleyeceğim.

Kısım II: Hafifle!

Levlâ’nın acısını kabul ettikten sonra ya da yası geçtikten sonra öğrenme sürecinin işlendiği kısım da burası. Aslında albüm bütünlük açısından bakıldığında metaforunu içinde barındıran gerçek bir ‘sanatçı’ ürünü.

Kısım I: Yas Bahçesinde 5 Gün

Ağlamam Zaman Aldı (İnkâr)

Yasın ilk evresi inkârla başlar. Süresi bilinmez bu evrenin. Uzun soluklu da olabilir kısacık da sürebilir. Bu evre içerisinde kişinin yaşadığı kayba dair sürekli bir inkâr durumu mevzu bahistir. Sadece düşüncelerinde değil yaşayış şeklinde de görürüz bu sert inkâr dürtüsünü.

Levlâ’nın hikayesi de böyle başlar. Ani bir ayrılıkla burun buruna gelen Levlâ’nın sancısıyla yüzleşmeye başladığı yerdir burası. Daha doğrusu bu yolculuğun ilk adımıdır. Bir anda gelen sancının dayanılmaz hissiyle boğuşmak yerine Levlâ önce kaçmayı seçer. Kendinden, hislerinden, yaşadığı şeylerden kaçar. İnkâr o kadar güçlüdür ki kabullenmediği şeyin tam tersine inandırır kendini. Giden birisi vardır, buna inanmak zor gelir; gidenin döneceği güne hazırlar kendisini. Herkese iyi olduğunu haykırır. Kalan bir iki parça eşyaya sarılıp, yokluğu kabul etmekten kaçınır.

Albümün ilk şarkısıdır aynı zamanda ‘Ağlamam Zaman Aldı’. Aynı zamanda çıkış parçasıdır. Klibini izlediğimizdeyse kafamızda şekillene ‘Levlâ’ figüründen çok uzakta; bir adamla karşılaşırız. Gelinlikler içindeki karısının kaybını yaşayan adamın inkâr sürecini gözler önüne sürer klip. Bu klipte Levlâ karısını kaybeden o adamdır. Belki boşanmayla belki ölümle hatta karısının intiharıyla…

O kadar kırılgan içimdeki çocuk sana inanan
O kadar nahif ki hala gittiğini anlayamayan.

Can Temiz- Ağlamam Zaman Aldı (İnkâr)
https://www.youtube.com/watch?v=mc7IOjDmQAM

Bize Susmak Yakışır (Öfke)

Yasın ikinci evresinde fark edilen sancının, kaybın ardından duyulan müthiş bir öfke vardır. Suçlama dürtüsü o kadar ağır ve dayanılmazdır ki o an suçlanacak her neyse, her kimse kişi ona acımaz. Sadece yaşadığı acı deneyim, ani kayıp içinde ruhunu hapseden bir öfke vardır.

Levlâ da duyar öfkeyi içinde. O kadar güçlüdür ki bu öfke “Öl, kal ama bu gece yatmam yanında.” diyecek kadar Levlâ’nın benliğini ele geçirir. Ölümü bile hak görecek kadar güçlüdür. Levlâ bu süreçte kendine de acımaz. Kendi ölümünü bile kabul ettiği, acının en can alıcı noktasındadır. “Git şimdi…” diye haykırır. Sonra ekler “Dur kalbim artık, bize de durmak yakışır.”

Sükunetini kaybeder insan bu evrede. Bağırır, çağırır, isyan eder. Ama sürecin sonunda üçüncü evreye geçer.

Antidepresan Gülümsemesi (Pazarlık)

Yasın üçüncü evresinde öfkenin ele geçirdiği beden dinginleşir. Sakinliğin içinde kendi huzurunu bulmaya çalışan bir ruh sahnededir. Bunun için de hem kendiyle, hem çevresiyle belki de kaybıyla pazarlık masasına oturur.

“Ah ne tatlı sözler hazırladım, kim bilir kaç aydır?” diye başlar Levlâ’nın pazarlık süreci. Sonra pazarlığı duygusallaştırır ve “Böyle gitme nolur…” kısmı gelir. Elindeki kozları oynamaya başlar. Önce “Sen bana bakma parçalı bulutluyum, sen mutluysan ben mutluyum.” der Levlâ daha sonra da “Eski iyi bir dostum yalnızca…” diye devam eder. Sakin ve belki geçici huzurun verdiği etkiyle pazarlıkta yalvarma süreci başlar. Ancak bu hikayede sık sık ‘yapılamadığından’ ve ‘utanıldığından’ söz edilir. Devamında yüzündeki ‘Antidepresan Gülümsemesi’yle geçer bir diğer evreye.

Her canın yandığında, ara  derdim yine beni;
Yapabilseydim göz yaşlarını yine silerdim, diyemedim.

Can Temiz- Antidepresan Gülümsemesi (Pazarlık)

Klibini izlediğimizde 3 farklı mekan ve insanlar hakimdir. 4. Mekanda ise bir araya gelmek için birbirlerine yürüyen grup üyeleri… İlk planda bir kadın ve erkek çıkar karşımıza, ikinci planda kendisiyle sık sık yüzleşen bir adam vardır, üçüncü planda de eskrim yapan insan topluluğunu görürüz. İlk plandaki kadın ve erkek İstanbul’u gezerken ufak tefek engellerden birlikte geçip yan yana olmayı gösteren ikilidir aslında; eskrim ise klibin savaş kısmını gösterir bize. Ama asıl hikaye bir maskeyle kavga eden adamın o maskeyi çıkarıp kendisini görmesidir. Bu klip de aslında albümdeki şarkıların bir konsept etrafında birleşip “Levlâ’nın hikayesini” anlatmak olduğunu bilsek de; aslında sadece tek bir insan için değil kendisiyle savaşında pazarlığa oturan kişilerin de hikayesine ortak olduğunu gösteriyor.

https://www.youtube.com/watch?v=SpJ96ZRj9dk

Levlâ Vazgeçti (Depresyon)

Depresyon, yasın en mutsuz ve daha da kötüsü en umutsuz evresidir. Kişi artık her şeyin bilincindedir. Eski günlerin bittiğini fark etmiştir. Bu nedenle mutsuzdur. Bu nedenle vazgeçme eşiğinin tam üstündedir.

Levlâ’nın hikayesinde de tam olarak bunlar anlatılır. “Gülmüyor yüzün, böyle değildin.” İle başlar hikayenin 4. bölümü. Umutsuzluğu verilen nasihatlerden anlaşılır. “Sil göz yaşını bunlar da geçti.” denir. Ama Levlâ’nın yası henüz bitme aşamasında değildir. “Gülümse biraz bahar geldi.” denecek kadar umutsuz, “Levlâ gözünde yaşlarla vaz geçti.” denecek kadar cesur ve mutsuzdur. Bu da Levlâ’nın Hikayesi'nde büyüdüğü aşamadır.

İlerleyen süreçte “Ben kabullenmesem de gitti, beğensem de beğenmesem de…” cümlesiyle yasın son evresine yeşil ışık yakar Levlâ’nın Hikayesi’nin anlatıcıları.

Sen Ona Aşıksın (Kabullenme)

Ve yasın son evresi: Kabullenme. Bu evredeki kişi sonunda tüm yas sürecinin sancılı evrelerini atlatıp sakinliğini daimi koruduğu noktadadır. Var olup biten her şeye tamam diyip kendi yolunu çizmek için kolları sıvayacak gücü burada toplar.

Levlâ’nın Hikayesinin ilk kısmı da burada son bulur. Sen ona aşıksın diye haykırır ama bu sefer ağlamaz Levlâ. Sitem genele hakim olsa da son kısımda söylenen şu cümleler özetler her şeyi:

Ne pişman ne düşman
Ne de kahraman olmaya değer.
Savaşmam, yarışmam;
Kalbin onunla çarpıyorsa eğer.

Can Temiz- Sen Ona Aşıksın (Kabullenme)

Kabullenmenin bu eşiğinden sonra yasının tüm evlerini atlatan Levlâ hikayesini tamamlar.

Şarkının klibinde ise diğer iki klipte yakından gördüğümüz kadın karakterimizin ölümünü ve yerine alınan diğer kadını izleriz. Bir aynanın karşısında bir önceki klipte kendiyle savaşan adamın maskesinin yanında kendi kabullenmesini yaşar karakterimiz. Bu da genel olarak sonu olur aslında hikayenin. Tüm kliplerin sonunda bir ölümle kapansa da defter, albüm ‘Hafifle!’ aşamasıyla bizleri beklemektedir.

https://www.youtube.com/watch?v=LO1NTTT3MFE

Kısım II: Hafifle

Müzik Kutusu

Yasının tüm evrelerini atlatan Levlâ’nın kendisini ve yanlışlarını fark ettiği kısım aslında burası.

Çok yoruldum bu saf hallerimden,
Arayıp arayıp, buldum sanıp; kaybettiklerimden.

Can Temiz- Müzik Kutusu

Her hikayenin sonunda yaşadığı tüm olumsuzlukların yansımasıdır. Müzik Kutusu’na benzetir kendisini; sürekli aynı şarkıyı çalan, ama her yeltenildiğinde farklı olmasını uman…

Kehânet

Levlâ’nın bir kahinden aldığı kehanetleri bizlere sunar. Ona yaşadığı evreleri söyler, yas bahçesinde geçen 5 günden bahseder. Levlâ ise yakarırcasına “Yeter mi nefesim kıyıya vurmaya?” diye sorar. Kahin kehânetine “İlk defa birinin canına son olacaksın.” diyerek devam eder. Başında tutacağı diğer yastan bahseder. Ama zamanı gelince ömrü boyunca Levlâ’yı bekleyen tanıdık bir sese kavuşacağını söyler.

Gün gelip eski bir köşke varınca
Orada tanıdık bir ses duyacaksın.
Ömrü boyunca hep seni beklemiş biri,
Yaşıyor orada.
Ona sonunda kavuşacaksın.

Can Temiz- Kehânet

O nefes Levlâ’ya yeter…

Ninni

Annesine seslenir Levlâ. Hayatın zorluğunu anlatır, ellerin tekinsizliğinden bahseder. Kirlenen yalanların yorgunluğunu anlatır. Sonra ekler “Belki gözyaşı yoktur gittiğim yerde, buluşur muyuz seninle meleklerin güldüğü yerde?”

Benim için üzülme anne.
Önümde bir yol var sensiz,
Umutlar çağırır bedensiz.

Can Temiz- Ninni

Kuğunun Ağıtı

Levlâ’nın vedasıdır bu ağıt. Annesinin anlattığı kuğunun hikayesini yaşamıştır o da. O kuğunun sessiz sedasız yaşadığı hayatta aldığı yaraları anlatır önce. Sonra da ölümünde söylediği şarkıyı dillendirir. Sesinin kısık olduğu yere veda ettiğini söyler ve kuğu gibi sükunetini bozarak yapar bunu. Kendi ölümünde bir şarkı söyler.

Ben gidiyorum;
Gözümde yaşlarım, kalbimde aşklarım.

Can Temiz- Kuğunun Ağıtı

Sarı Kurdeleler

“Yaklaşıp yakından bakınca gördüm, yatan benim küçüklüğüm ve ben büyüdüm.”

Levlâ’nın ölümüyle sonuçlanır hikayemiz. Var olması gereken her şey var olur ve ölür. Sarı kurdeleler ise son yasaklarıdır Levlâ’nın. Levlâ artık yoktur. Çünkü Levlâ’nın bedeni artık büyümüştür. İçindeki küçüklük ölse de büyük bir güç vardır artık. Bir yol yürümüştür o küçük kız; öyle bir yol ki hem ölümden hem de acının kaynağından daha büyük… Bu yolun sonunda da o küçük kız ölmüş.

Bak burada küçük bir kız ölmüş,
Ruhu büyüyüp kadın olmuş.

Can Temiz- Sarı Kurdeleler

Ve son olarak,

Kimse yeni yara açamaz artık;
Çok canım yandı acımaz artık.
Bugün düşürse yarın kalkar, bu kız kendine acımaz artık.

Can Temiz- Sarı Kurdeleler

Böyle şekillenir Levlâ’nın hikayesi. Sonunda ölen küçük bir kız olsa da ayağa kalkan güçlü bir ‘kadın’ olsa da Levlâ hepimizi temsil eden biri. Kendimizi aradığımız tüm bu sancılı sürecin sonunda o köşke varın bizi bekleyen de yine biziz.

Levlâ’yı kaleme alan Can Temiz ise benim nazarımda kalemi oldukça güçlü olan bir sanatçı. Levlâ’nın hikayesini dile döken Fatma Turgut ise sesiyle kendine hayran bırakan bir diğer sanatçı.

Levlâ’nın Hikayesi mutlu sona sahip olmasa da ‘güçlü’ bir sona sahip…

Hikayenizin mutlu bitmesi değil, sizi güçlendirmesi ve büyütmesi dileğimle…