''Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü, kör oldum.'' diye başlar Süreya'nın bir şiiri. Nilgün Marmara'yı ne zaman anımsasam -ki sıklıkla-, aklıma bu şiir gelir benim. Peki, siz hiç birisine baktığınızda derinlerindeki hüznü görebildiniz mi? Pek çoğumuz vücut diliyle insanları anlayabiliyoruz. Ancak bu çok başka bir şey; ruhunu hissetmek... Bu yüzden yakın bulmak ya da yakın bulduğun için görmek... Özellikle Nilgün Marmara benim için tam da böyle bir kadın. Wirginia Volf, Sylvia Plath ikilisinin düşünsel bir uzantısıdır Nilgün Marmara. Gelin, hep birlikte bu eşsiz kadını inceleyelim.
Nilgün Marmara, 13 Şubat 1958 senesinde İstanbul'da dünyaya geldi. Türk-Bulgar bir anne baba olan Fikri Marmara ve Perihan Marmara'nın ikinci kızıdır. Babasının sık sık tekrarladığı Karl Marx'ın “Din insanların afyonudur.” sözü, annesinin Bulgar şarkıları, hikayeleri ve şiirleriyle çocukluğunu şekillendirdi. Kadıköy Lisesi'nden mezun oldu. Peşinden İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yerleşti. Ancak bölümün milliyetçi havasını görünce ayrılmaya karar verdi. İkinci kez sınavı kazanıp, daha sonra Syliva Plath konulu teziyle mezun olduğu Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kaydoldu.
''Yabancıların en yakınıydın sen''
Nilgün Marmara

Yaşam ve ölüm
1980 darbesi, çoğu gibi onun da hayatını derinden etkiledi. Arkadaşlarıyla özel ve gizli evlerde buluşmaya başladı. Bu özel buluşmalar onları siyaset, edebiyat ve dil üzerine daha cesur tartışmalara yöneltti. Aralarında İlhan Berk, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cihat Burak, Turgut Uyar, Edip Cansever gibi birçok ünlü yazar vardı. Bu toplantılardan birinde daha sonra eşi olacak Kaan Önal ile tanıştı. Ancak Nilgün, evlilik kurumuna karşıydı. Bu yüzden onları evlenmeye zorlayan ailelerine karşı çıkıp birlikte yaşamaya başladılar. Sonunda ısrarlara yenik düşen Önal, Marmara'yı evliliğe ikna etti. 1982 senesinde evlendiler. Bu arada tezini de tamamladı. Hayatı boyunca hiç çocuğu olmayan Nilgün Marmara, çocuk sahibi olma konusundaki isteksizliğini “sefiller ordusuna bir asker daha” diyerek tanımladı.
Mezuniyetinin ardından iş için Marmaris'e gitti. Burada bir tatil köyünde çalıştı. Onunla ilk temasım... Kucağında uyuyup kaldığım günler... Sonra metin yazarı olarak çalışmaya başladı. Ancak ilk görevi olarak bir ölüm ilanı yazmak zorunda kaldığından, ilk gününde işinden ayrıldı. Daha sonra bir hafta Mısır büyükelçiliğinde çalıştı. Festival filmleri o zamana denk geldi. Sırf onları izleyebilmek için oradan da ayrıldı. Sonunda tüm zamanını yazmaya adadı. Kocasının işi için on altı ay Libya'da yaşamak zorunda kaldılar. Bu sürede daktiloyla şiirlerini toplamaya başladı. Daha sonra bu şiirler, Daktiloya Çekilmiş Şiirler başlığı altında yayımlanacaktı. Çift, Libya'nın baskıcı atmosferiyle baş edemediği için İstanbul'a geri döndü. Marmara'nın Libya'da başlayan depresyonu, İstanbul'a geldiklerinde de devam etti. Bu depresyon, zaten kırılgan olan zihinsel yapısını daha da kararttı. “Yazar” kimliği ile “hayırsever eş” kimliği arasında sıkışıp kaldığını hissederek, ruh halini dengelemede sorunlar yaşamaya başladı. 13 Ekim 1987 senesinde, beşinci kattaki evinin yatak odasının penceresinden atlayarak intihar etti.
''Ey iki adımlık yer küre, senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!''
Nilgün Marmara
.jpg)
Şiirleri
Hayatı boyunca herkesten sakladığı şiirleri, 1988 yılında ''Daktiloyla Yazılan Şiirler'' başlığıyla yayımlandı. Burada 1977 senesiyle 1987 senesi arasında yazdığı şiirleri yer alır. Üstelik Daktilo Şiirleri'nde şiirlerinin ton ve temalarındaki değişimi açıkça görmek mümkündür. Şiirleri hep bir içe dönüklüğü tasvir eder. Şiirlerinde sadece “ben”i yakalamaya çalışmakla kalmaz, bilinçaltıyla temasa geçerek “ben”in özüne de ulaşmaya çalışır. Bu nedenle şiirleri, benliğin en derinlerinde saklı olanı tutmayı, içindekini yakalamayı ve dışarı çıkarmayı hedefler. Dış dünyayı geride bırakır. Kendi zihninde bir dünya yaratır ve gerçeği bulanıklaştırarak “hiç”e dönüşmeye çalışır. Şiirlerinde doğum ölümün başlangıcıdır. Aynı zamanda varlık yokluğu doğurur. Cümleleriyle şehrin çirkin taraflarını ve kaosunu resmederek gerçekçi bir arka plan kullanır. Öte yandan dış dünyaya ilişkin bu imgeler, onun karakterlerinin iç dünyalarını yansıtır. Özellikle bu yöntemi izleyerek gerçekçiliği, kendini yansıtan puslu bir rüyaya dönüştürüyor. Kısacası şiirleri dış dünyaya açılan pencereler değil, onu zihninin duvarlarına hapseden kapalı kapılardır.
Şiirlerindeki aynalar ve kendine dönük gözler “ben”in bilinçaltını yansıtır. Onun şiirindeki benliği anlamak için Sylvia Plath'ın şiiri üzerindeki analizini kullanabiliriz. Özellikle “Ben” kişiliğini kullanması bu unsurlardan biridir. Onun şiirinde şiirin karakteri ile şair arasındaki mesafe birbirine yakındır. Hatta ayna görüntüsü gibi birbirini yansıtır. Şiirlerinin bu yönü hem lisans tezinde hem de Sylvia ile ilgili makalesinde çözümlediği İtiraf Şiiri arasında bir bağ oluşturur. Rosenthal, bu grup şairleri İtiraf veya Kişisel Deneyimin Şairleri olarak adlandırmıştır. Şiirlerinde sembolistlerin ve sürrealistlerin genel özelliklerini bulmak mümkündür. İtiraf Şiirinin belirleyici özelliği: bu tür şairlerin yeraltına inerek kendilerini doğrulamaya çalışmalarıdır. Bu şairler yüzyılın terörünün farkındaydılar. Bu yüzden kolektif ve uluslararası acı içinde kimliklerini kaybediyorlardı. Yeni bir -ben- yaratmak istiyorlardı.
''Beklentim yokmuş gibi davranıp, içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum.''
Nilgün Marmara

İmgeler
Marmara her ne kadar şiirlerinde tabiat imgelerini kullansa da bu imgeler dış dünyanın unsurları değil, onun içe dönüklüğünün yansımalarıdır. Çiçekler, hayvanlar, mevsimler, güneş ve özellikle ay ve renkler onun sıklıkla kullandığı temalardır. Kuşlar, -özellikle de martılar- çok sık kullanılan görsellerdir. Bütün bu imgeler, şiirlerindeki kişilerin anılarını, anlarını ve ruh hallerini yansıtır. Kişilerinin konuşma tonları çoğunlukla kırılgandır. Bu kişiliklerin temel istekleri unutmak, hafıza kaybı yaşamak ve geçmişle hesaplaşmaktır. Zihni ve bedeni ayrı unsurlar olarak ele alır. Onun için beden somut ve dışlanmışken, zihin aşkındır ve tercih edilirdir.
Anne imgelerini geleneksel ölçülerde kullanmak yerine, anne figürünü mide bulandırıcı bir şekilde tasvir ediyor. Şiirlerinde ''göğüsler süt yerine kan üretir ve annelerin karınları kıllıdır'' ifadelerine yer veriyor. Ancak çocuk ve bebek figürlerini her zaman bir naiflik ve saflıkla resmetmiş. Yine de şiirlerinde onlar için mutlu bir gelecek öngörmüyor. Sylvia Plath'ın Şiirinin İntihar Bağlamında Analizi başlıklı tezinde Plath'in doğum ve ölüm temalarına odaklanıyor. Plath, şiirlerinde aynı temayı kullanır. Hayatının sonlarına doğru, renklerin ve doğanın rüya gibi görüntüleri cazibesini kaybetmeye başlar. Ardından alışılmamış görüntüler olarak yeniden şekillenir.
''Her yeni güne, gündüzün yaşadığımızı, geceleri ölebildiğimiz için dayanabiliyoruz.''
Nilgün Marmara
.jpg)
Bağlantılarla intihar
Defterleri 1993 senesinde ''Kırmızı Kahverengi Defter'' adıyla yayımlandı. Kitap, Marmara'nın notlarından, okuduğu kitaplara ve gördüğü rüyalara dair kısa değerlendirmelerinin yanı sıra şiir taslakları ve kısa metinlerinden oluşuyor. Daha sonra, 1990 senesinde ''Metinler'' başlığı altında metinleri yayınlandı. 2005 yılında Sylvia Plath'ın Şiirinin İntihar Bağlamında Analizi adlı lisans tezi yayınlandı. İngilizce yazdığı ve Türkçeye çevrilen tezinde Marmara, Plath'ın intiharını bir edilgenlik örneği olarak değil, dünyaya karşı aktif bir tepki örneği olarak ele alıyor. Aynı zamanda onun şiirini onun isyankar intiharı ışığında analiz ediyor. "Kadınlara ikinci sınıf muamelesi yapan ve onlara sefaletle örülmüş bir kumaştan başka bir şey sunmayan bir dünyanın kurbanı olan Sylvia Plath, geri çekilmeyi reddediyor ve sosyal ve konformist varlıkların çirkinliğine karşı kaçınılmaz bir tepki olarak intiharı seçiyor."
İntihar tartışmalı bir konudur. Bir yazarın veya şairin yaptığı intihar ise daha farklıdır. Çünkü daha şehvetlidirler ve diğer insanlardan farklı düşünürler. Virginia Woolf, Sylvia Plath ve Nilgun Marmara, farklı zamanlarda yaşamış, birbirini tanımayan, ancak benzer sancılar yüzünden intihar eden üç yazar. Virginia Woolf, 1882'de doğan bir İngiliz yazardır. İngiltere'de, ceplerini taşlarla doldurarak kendini nehrin sularına bıraktı. Son notunda kocasına ''yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık'' dedi. Sene 1941... Onun İntiharı farklı bir ülkeden başka bir yazarı etkileyecekti. 1963 yılıydı. Amerikalı bir şair olan Sylvia Plath, bir yıl önce arabasını nehre sürmüştü. Fakat polisin yardımlarıyla hayatta kaldı. Ancak bir yıl sonra Plath tekrar kendini öldürmeye çalıştı ve başarılı oldu. Kafasını fırına soktu ve gazı açtı. Ölümü birçok spekülasyona yol açtı. Edebiyat tarihçilerinin çoğu Plath'ın ölümünün Virginia Woolf'un ölümüyle birlikte düşünülmesi gerektiğinin kanısına vardı. Aynı sorunlar, aynı kaygılar ve aynı düşünceler...
''Biliyorum. bir gün dayanamayacak küçük kalbim. Arkamı dönüp, inandığım ve güvendiğim her şeye veda edeceğim.''
Nilgün Marmara
.jpg)
Son söz
Nilgün Marmara'nın komşusu ise onun intiharını şöyle anlattı: "Kendini 5. kattan yere atarken hiç çığlık atmadı.'' 29 yaşında, ölüme sessizce giden bir kadın. Bilseler, o çığlıklarını öyle derinlerden attı ki fakat ölürken de kimseler duymadı. Tıpkı yaşarken olduğu gibi... 1987 yılıydı ve Nilgün Marmara bir intihar mektubuyla yaşamına son verdi. Sonuç olarak şairler, ressamlar ve sanatla ilgilenen pek çok insan, dünyayı diğer insanlardan farklı görüyorlar. Sanatta intihar etmekten bahsettiğimizde, aralarında çok fazla bağlantı bulabiliriz. Hatta bu konuda örnekleri çoğaltabiliriz; Alexander Pushkin, Vladimir Mayakovski ve Cesare Pavese gibi... Onlar da bu tezin bir başka kanıtlarıdır.
Nilgün öldü. Doktorlar, okuma-yazmaya son vermesini ve ilaçlarını aksatmamasını söyledilerse de Nilgün Marmara onları dinlemedi. Ruhsal sorunları giderek kötüleşti ve yaşamına son verdi. Geride bıraktığı intihar mektubunda ise kısaca şunlar yazıyordu:
"Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini sorumlu, suçlu saymasın. Çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! Her anın "niye"sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu!" "...Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara." "Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum."
Nilgün Marmara
"Narin, incinebilir ruhani varlığı ve her şeyin sürekli kirlenişinin iç karartıcı bir şekilde farkında oluşu, onu ölüme sürüklemiştir." Onun intiharı; "Hayattan alacağını beklemekten yorgun düşmüş zarif bir ruhun bedenini terk edişidir." "Siz kim bilir kaç gece bir gülün ölümünü andınız?" demiştin ya Nilgün'üm; ben her gece anıyorum... Son olarak Marmara'nın en sevdiğim şiiriyle göz yaşlarımı silip, "kargalamaya devam edin" diyorum.
Yalnızlık alıp karşına kendini, Öteki kendinlerle konuşmaktır. Bakışmaktır, Öteki kendinlerle; Dövüşmektir. Kimi zaman da, öldürmektir. İçlerinden sana en çok benzeyeni, Benzemiyor diye. Yalnızlık, Öldürmektir... Nilgün Marmara

Ozlemtopraktunc
22:06 @ 06.06.2022engin
05:40 @ 07.06.2022