Dünyaya adını kazımış yazarları ve eserleri okuyorum kendimi bildim bileli. Bitecek gibi değiller. Öyle büyük bir derya ki; bazen içinde boğuluyor, bazen zirvelere çıkıyorum ama maalesef dünya yazınlarını takip ederken Türk yazınları anlamında biraz pasif olduğumu itiraf etmeliyim. Orhan Pamuk okumalarım çok da geçmiş bir zamana dayanmıyor. Hatta son zamanlarda, içinde kendimi kaybettiğim okuma seanslarımın sebebi de ta kendisi. Size bu yazıyı hazırlayabilmek için son bir ay içinde tüm eserleri tamamladım. O zaman hep birlikte tanışmaya ne dersiniz? Orhan Pamuk; Türk roman yazarı, senarist ve aynı zamanda akademisyen. 1952 yılında İstanbul'da, batılılaşmış, zengin bir semt olan Nişantaşı'nda doğdu. Robert Koleji'nden mezun olduktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık bölümünde okudu. Fakat kendini ait hissedemediği bu bölümü, üç yıl sonra bırakıp kendini tam zamanlı yazmaya adadı. Daha sonra yine İstanbul Teknik Üniversitesi, Gazetecilik Enstitüsüne başlayan Pamuk, 1977 senesinde buradan mezun oldu. Ancak hayatı boyunca hiçbir zaman gazetecilik yapmadı. Hayali her şeyden öte bir ressam olmaktı. Edebiyatı da aslında bu hayalinden hiç ayırmadı. Onun için karakter ve kurguyu satırlara aktarmak, bir resmi tuvale aktarmakla aynıydı.
Orhan Pamuk ve bazı eserleri
Pamuk'u tanımaya eserleri üzerinden yolculuk edelim istedim. ''Cevdet Bey ve Oğulları'' yayımlanan ilk eseridir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında geçen, İstanbullu bir ailenin öyküsünü anlatan kitabını beş yılda tamamlamıştır. Bu eseriyle, "Orhan Kemal Roman Ödülü" nü kazanmıştır. Öyle ki Orhan Kemal, edebiyatta gerçekçiliği temsil eser. Bu kitabı da üslup olarak gerçekçi bir tarzla yazmıştır. Karakterler olayın örgüsünden daha fazla dikkat çeker. Sosyolojik bir kurgusu da yoktur. Balzac yazılarına benzerlik gösterse de, daha çok Thomas Mann tadında olmuştur. Bu realist tarz, ikinci eseri ''Sessiz Ev'' kitabında da dikkat çeker. Buradaki esin kaynağı ise, William Faulkner'ın bakış açısıdır. Pamuk, kitabın her bölümünde hikayeyi farklı bir karakterin penceresinden anlatır. Orhan Pamuk'un romanlarında karakterler aktifdir. Bazen farklı insanlar, tek bir kişiliği paylaşırlar. Bana kalırsa bu karakter kurgusu Orhan Pamuk'un 1970'li yıllardan 1990'lı yıllara geçerken, aynı zamanda gerçekçi bir akımdan postmodernist akıma dönüşen üslubunun da yolunu açmıştır. Ayrıca bu eser, Fransızca çevirisiyle de ödül kazanmıştır.
Beyaz Kale
Modern gerçekçilikten postmodern göreceliğe geçtiği eseri, 1985 senesinde İngilizce yayınlanan ve 1990'dan sonra bir çok dile çevrilen ''Beyaz Kale'' romanıdır. Yazarın çıraklıktan ustalığa geçiş aşamasının eseri de diyebiliriz. Tarihi bir roman gibi görünüyor olsa da, tam olarak öyle değil aslında. Geleneksel bir tarih özü taşımıyor. Kimseyi geçmişe davet eder bir havası da yok. Kişiler ve karakterler de tarihsel bir çevrede yer alıyor olmalarına rağmen, günümüz insanıyla uyum içinde. Biraz fantastik, biraz tarihi ve biraz da gerçekçi fakat kararsız bir üslupla yazılmış olan bu eserin, Pamuk'a uluslararası ün kazanmasında etkili bir unsur olduğunun kanaatindeyim.
Kara Kitap
Orhan Pamuk üç sene kadar Newyork'taki Columbia Üniversitesi'nde ve Iowa Üniversitesi'nde misafir akademisyen olarak görev yaptı. Amerika'da kaldığı süre boyunca, Fransızca çevirisinin ona ödül kazandırdığı ''Kara Kitap'' eserinin çoğunu tamamladı. Pamuk'un hem uluslararası camiada hem de ülkemizde ününü artıran bu eser, Türkiye'de postmodern kurgu açısından bir dönüm noktasıdır. Yazarın maruz kaldığı sert eleştirilere rağmen, kitap genel anlamda bir başyapıt olarak kabul edildi. Bana kalırsa da o zamana kadar yazdığı diğer eserler içinde, en dikkat çekici olanıydı. Kitabın şiirsel dokusunun lezzetini sevdim. Hatta Kara Kitap, Orhan Pamuk'u Orhan Pamuk yapan, büyük bir çabanın ürünüdür. 1994 senesinde Türkiye'de yayınlanan ''Yeni Hayat'' romanı, Türk edebiyatının en çok okunan romanlarından biridir. ''Benim Adım Kırmızı'' eserini de 1998 senesinde yayımladı. Bu roman hem Fransa hem de İtalya'da uluslararası ödül aldı.
Kar
2002 senesinde Türkiye'de, iki sene sonra İngilizce tercümesiyle uluslararası camiada yayınlanan eseridir. Kar daha çok tek merkezli bir romandır. Burada yazarın yaşamış olduğu moral bozucu gelişmelerin etkisi daha hissedilir şekildedir. Pamuk bu romanında hayalleriyle, kırık kalbiyle ve tutkularıyla gerçek bir insan olarak kurguya dahil olmuştur. Bundan sonraki romanları; Orhan Pamuk'un dünyaca ünlü bir yazar olmasıyla, edebi yanından daha çok politik çalışmalardır. Daha sonraki eserlerini okuyucuların beklentilerine göre şekillendiren Pamuk, sanatçı zihninin girdaplarından çıkıp saygın bir yazar olarak konuşuyor. En güzeli de gerçekçi bir kurgu yazarı olarak bu ününe rağmen, duracağı yeri iyi biliyor. İnsanların değil, kişiliklerin hikayesini anlatmaya devam ediyor. Orhan Pamuk -Nobel Edebiyat Ödülü-
Zor zamanlar ve ödül
Orhan Pamuk 2005 senesinde bir İsviçre gazetesine Ermeni felaketi ve Türkiye'nin Kürtçe ile ilgili devam eden sorunları hakkında güçlü beyanlar içeren bir röportaj verdi. Bu röportajdan sonra, dünyanın en büyük etnik grubu ve azınlıklarının hedefi haline geldi. Ölümle tehdit edilen Pamuk, İstanbul'daki evinden ayrılmak zorunda kaldı. Ardından kabul edilen yeni bir yasa uyarınca, cezai kovuşturmayla karşı karşıya kaldı. Lakin hemen peşinden süreç askıya alındı. 2006 senesinde Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü. 2008 senesinde yayımlanan Masumiyet Müzesi, Pamuk'un en değer gören romanlarından biri. Fotoğraf çekmeye de düşkün olan yazar, kitabını yayımladıktan sonra aynı adla bir de müze açtı. Bu müzede hikayede anlatılan objeler, resimler ve fotoğraflar sergileniyor. Aynı zamanda bu müze 2014 senesinde ''Avrupa Yılın Müzesi'' ödülünü de almıştır. O zaman bu değerli eseri biraz daha ayrıntılı inceleyelim bakalım.
Masumiyet Müzesi
Bu roman hızlı bir toplumsal değişimin yaşandığı, şehrin nüfusunun arttığı ve batı ile ticaretin yoğunlaştığı 1970'li yıllarda geçer. Pamuk için kitapların başlangıç cümlesi çok önemlidir. Öyle ki bu kitaba da ''Hayatımın en mutlu anıydı'' diye başlıyor. Hatta kurgu da tam olarak bu anın etrafında genişliyor. Yani kahramanın yaşadığı mutluluğu hatırlatan hatıraları toplamaya başladığında; nesneler, anılar, manzaralar koleksiyonu... Yazar bu eserde günah ve suçluluğun ötesinde olma gerçeğini, yer çekiminden ve zamandan kurtulmuş dünyada yeniden yaratmaya çalışıyor. Roman kurgusal bir anı olarak zekice inşa edilmiştir. Okuyucular, Kemal ile Füsun'un kişisel anılarının karmaşasında ilerlerken, Pamuk'un ustaca öykü anlatımı Kemal'in hayatını yeniden tanımlaması için basit bir buluşmanın ona nasıl geldiğini ikna edici bir şekilde tasvir ediyor. Füsun, adından da anlaşılacağı gibi, Kemal'in hayatındaki varlığı büyürken bile yokluğu her zaman hissedilen koleksiyonun en önemli ''cazibesi''dir. Kemal ile Füsun, kaybedilen zamanı telafi eden nesneler aracılığıyla geçmişlerini yakalamaya çalışırken, kadın ondan kaçarak trajik sonuçlarla peşinden gittiği bir geleceğe yol alır. Masumiyet Müzesi en iyi haliyle Pamuk'un ta kendisidir. Roman yeni edinilmiş liberal, ''batılı'' değerlere sahip geleneksel bir toplumun yüksek kademelerinde çağdaş bir aşk hikayesi olsa da, güzelliğini ve iç görüsünü yazarın şehri zamansız, evrensel bir hikayenin yeri doldurulamaz tarihi konumu olarak tasvir etmesinden alıyor. Beyoğlu lokantaları, Boğaz'ın üzerinde yükselen güneş, Füsun'un camında kanat çırpan kuşlar, Kemal'in kendisinin hatırlattığı için dükkanlardan ve sinemalardan topladığı nesneler, anıların fiziksel temsileri olarak araya giriyorlar. Hatta İstanbul'un kayıp dünyasının yoğun hatırlayıcıları olarak da işlev görüyorlar. Masumiyet Müzesi başarılı bir eserdir. Çünkü her şeyin ''çok geçmişte kaldığı, asla geri dönmeyecek'' olduğu şeklindeki gerçek duyguyu bastırmasına izin vermemektedir. Orhan Pamuk'un ustaca betimlemesinde aşk, bilinen ve kaybedilen şeylerin gölgesinde, kişinin her şeye rağmen zamanı korumaya ve kendini yeniden hayata getirmeye çabalaması gerektiği duygusudur.
Son söz
Yazarın son eserleri 2014'de yayımlanan ''Aklımda Bir Tuhaflık Var'' romanı ve 2016 yılında yayımlanan onuncu romanı ''Kızıl Saçlı kadın'' dır. Bu roman Atatürk geleneğinde, bir fikir romanıdır. Aynı zamanda baba figürlerini çağrıştırır. Kitapları altmış üç dile çevrilen Orhan Pamuk, New York'ta geçirdiği üç sene dışında tüm hayatını İstanbul'un aynı semtinde geçirmeye devam ediyor. Üstelik onun edebi yörüngesinin merkezinde, muhtemelen ilham perisi İstanbul var. Şimdilerde ise çocukluğunun geçtiği evde yaşıyor. Pamuk kırk yıldır roman yazıyor, elli yıldır fotoğraf çekiyor ve bunlar onun en büyük tutkusu.