Kitap & Edebiyat

Semerkant: Amin Maalouf ve Hayyam


Semerkant, Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'un ikinci kitabıdır. Genel anlamda tarihi bir kurgu gibi geçse de, kurgu kısmı daha ağırlıklı bir kitap. Maalouf eserde İranlı şair ve bilim insanı Ömer Hayyam'ı, İsmaili topluluğunun kurucusu ve aynı zamanda Alamut Haşhaşiliğinin arkasındaki ana figür olan Hasan Sabbah'ı ve Büyük Selçuklu sultanı Melikşah'ın İranlı veziri Hasan Nizamülmülk'ü aynı zamanlarda yaşamış şahsiyetler olarak kurguluyor. Tarih bilgisi olmayanlar için bazı bilgiler gerçek gibi algılanabilir. Bu yüzden tarih bilgilerinizi kontrol ederek okumanız daha tesirli olacaktır. Özellikle Melikşah'ın karakteri ve Türklerle ilgili kısmında yeni bir okuma yapmanızı tavsiye ederim. Selçuklu tarihini ve Alparslan'ı da okumanıza dahil etmeniz ayrıca güzel olacaktır.

''Ne bilginler geldi, neler buldular! Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar... Hangisi yarıp geçti bu karanlığı? Birer masal söyleyip uykuya daldılar.''

SEMERKANT AMİN MAALOUF

Biraz yazardan, biraz eserden

Maalouf 1949 senesinde Beyrut'ta doğdu. Otuzlu yaşlarına kadar da orada yaşadı. Türk kökenli bir anne ve Mısırlı bir babanın oğludur. Lübnan'da iç savaş çıkana kadar bir gazetede yönetici olarak çalışıyordu. Daha sonra Paris'e yerleşti. 1983 senesinde ilk kitabı Arap Gözüyle Haçlı Seferleri'ni yayımladı. Kitap tüm dünyada büyük ses getirdi. 1986 senesinde kaleme aldığı ilk romanı Afrikalı Leo kurgusal bir başyapıttır. Şimdiye kadar yazdığı kitaplarının pek çoğu kırktan fazla dile çevrilen Maalouf, hala Paris 'te yaşıyor. Üstelik zamanının çoğunu yazarak geçiriyor.

Bu sıra dışı romanın girişinde büyük mistik ve sufi şairi Ömer Hayyam, bir Orta Çağ Salman Rüşdi'si gibi ele alınıyor. İran'daki evinden Semerkant şehrine gelen Hayyam, sokaklarda kadın ve şarap hakkında yazan, felsefesi kimilerine göre İslam'la alay eden, müstehcen bir şair olarak tanınır. Halktan bir grup onu kafir ilan eder. Sonra da uygun bir İslami ceza verilmesi için kadıya götürülür. Rüşdi ile karşılaştırma ise burada sona erer. Yargıç bir entelektüeldir, Hayyam'ın dehasını anlar. Ona Çin kağıdının en iyi yapraklarıyla dolu boş bir kitap verir. Sonra da kulağına fısıldar; ''ne zaman bir söz zihninizde şekillense veya dilinizin ucuna gelse, onu geri tutun. Bu kağıtlara gizli kalacak şekilde yazın.'' Böylelikle şairin başı kurtulur ve Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ı doğar.

Amin Maalouf İkinci romanı Semerkant ile Fransa da önemli bir edebiyat ödülü kazandı. Roman genel anlamda Buhara ve Semerkant şehirlerinin dünyanın en büyükleri olduğu 11. yüzyıl Orta Asya'sını çağrıştırıyor. Mahkemeler, çarşı, mistikler, krallar ve aşıkların hayatlarına ilişkin yaptığı tasvirler etkileyici. Kitap fazla çaba göstermeden Sufi mistitizmiyle mükemmel bir uyum içinde olan bir ton oluşturuyor. Üstelik Sufi yazısının paradokslarını, ince ironisini ve mizahını başarıyla yansıtıyor. Ayrıca Maalouf tarihsel arka planının yanı sıra, metne çok güçlü ve melodik bir kadans sağlayan Hayyam şiirlerinden alıntılar yaparak eserini parlatıyor.

''O gece birbirimizi aynı kitabın içine gömülerek sevdik''

SEMERKANT

Kitabın bölümleri ve konusu

Eser Antik Pers'in ve Selçuklu İmparatorluğunun hakim olduğu bir dönemde geçiyor. Maalouf, Semerkant şehrinin ebedi mevcudiyetiyle, eserindeki üç kahramanın tüm yaşamı boyunca çektiği sıkıntıları ve her birinin ideallerini takip ederken izledikleri yolu anlatıyor. Hayyam'ın saraydaki kadın şair Cihan ile olan dokuz yıllık aşk ilişkisi, kusursuz bir şekilde aktarılıyor. Ortaçağ Orta Asya'sının büyük şahsiyetleri Nizamülmülk, hükümetteki parlak buluşlarıyla hala hatırlanan Makyavel, Haşhaşi Tarikatı'nın kurucusu Hasan Sabbah ve Hayyam'ın hayatı üzerinden ilerleyen roman dört bölümden oluşuyor. Son iki bölümde eser zaman değiştiriyor. Yazar burada 11. yüzyılla, 19. yüzyıl arasında muazzam bir bağlantı kuruyor. Malouf Rubaiyat'ın orijinal el yazmasının kaderini izleyerek yüzyıllar ve kıtalar arasında dolaşırken, roman Orta Asya'dan çok daha uzaklara seyahat ediyor.

Hayyam'ın 19. yüzyılda Edward Fitzgerelad tarafından çevrilecek ve Viktorya toplumunu hayrete düşürecek olan kitaptaki notları Hassan Sabbah tarafından çalınır. Bunun yanında el yazmasının saklandığı suikastçıların kalesinin yıkılması üzerine notlar kayıplara karışır.

Bu üç sembolik figürün sonunu ve ölümünü gördükten sonra, hikayeyi anlatan sese dönüyoruz. 19. yüzyılda Amerikalı bir bilim insanı, orijinal el yazmasını bulma konusunda takıntılı hale gelir. Benjamin O. Lessage 1896 senesinde İstanbul üzerinden İran'a seyahat ederek, Şah'ın öldürülmesinden sonra İranlı demokratların anayasal bir hükümet için yaptıkları ilk mücadelelerine katılır. Bilgin, kayıp metni bulan Pers prensesi Şirin'e aşık olur. İlk İran cumhuriyetinin, ilk aylarında yaşanan bu olaydan sonra Semerkant seyrini değiştiriyor. Çift 1902 senesinde Amerika'ya gitmek için Titanik'e biner. Ancak bilindiği üzere Titanik batıyor. Her ikisi de kurtarılıp New York'a sağ salim varmalarına rağmen, el yazması okyanusun dibinde kayboluyor.

'' Bizde erkekler savaşır ama onlara kiminle savaşacağını kadınlar söyler.''

Semerkant
SEMERKANT ÖMER HAYYAM

Son söz

Çiftin hayatları ve her şeyi tüketen aşkları, Hayyam ve Cihan'ın hayatlarından işlenmiştir. Eski Orta Asya'nın büyük felsefi tartışmaları, 19. yüzyıl İran'ında milliyetçilik ve modernizmin ilk kıpırdanmalarında hissedilir. Hatta yazı bugün için de uyarılar içerir. Pers prensesi Şirin'in, 1900 senesinden kayıtlara geçirilen bir söylemi şu şekildedir:

''Bu devrim zafer kazanırsa, mollalar kendilerini demokratlaştırmak zorunda kalacaklar; başarısız olursa, demokratlar kendilerini mollalara dönüştürmek zorunda kalacaklar.''

Semerkant saldırıya uğradığında Cihan'ın öldürülmesi gibi, el yazması olmadan hayata katlanamayan Şirin de Amerikalı sevgilisini Benjamin'i New York rıhtımında terk eder. Semerkant basit bir tarih romanından daha fazlasıdır. Sufi geçmişinin şiirini, felsefesini ve tutkusunu modernizmle ilişkilendirerek olağan üstü bir hale dönüşüyor. Kısacası Rubaiyat'ta Cihan'ın ölümünün yasını tutan dizeler, 900 yıl sonra Benjamin Ömer'in çok sevdiği Şirin'i kaybetmesinin yasını tutuyor.

Semerkant tür olarak tarihi- kurgu olarak kabul ediliyor. Benim için bu kitabı bu kadar güçlü yapan şey, görünüşte alakasız olan farklı tarihsel olayları, yazarın hayal gücüne göre uyarlayıp, kusursuz bir hikaye ile homojen bir şekilde karıştırmasıdır. Üstelik yazar eserinde hayal gücü ve fikirleriyle gerçekleri çok güzel harmanlamış. Maalouf 2000 civarında dörtlük yazdığına inanılan Hayyam'ın günlük hayatını, Semerkant'ta gezdiği güzel yerleri, aşk hikayesini, düşmanlarının kendisine nasıl komplo kurduklarını, yaptığı işin yalnızca küfür olduğuna inandıklarını, güzel şark saraylarını, İran halılarını, lezzetli yemekleri, rengarenk giysileri hepsini zihnimizde canlandırıyor. Eğer bir gün fırsat bulursanız Semerkant'ı muhakkak ziyaret edin.

Bu yazıyı kargala!
0 Yorum