Kitap & Edebiyat

YILDIRIM BÖLGE KADINLAR KOĞUŞU VE SEVGİ SOYSAL


Çok sevdiğiniz bir insanın tutuklu kaldığı bir süre oldu mu hayatınızda? Özlemle beklerken çaresizliği sonuna kadar hissettiğiniz bir dönem?.. Zaten orada olmayı hak etmediğini düşünürken bir de üzerine yakını olarak gördüğünüz haksız muameleyi deneyimlediniz mi? Yaşamadıysanız, bazı Türkiye gerçeklerinden nasibinizi almamışsınızdır. Ne yazık ki her deneyim keyifli olmuyor hayatta. Ama yaşanması gerekiyor hiç beklemediğiniz anlarda. Bazen kendinizi aklınızın ucundan bile geçmeyen bir anda bulabiliyorsunuz. Geriye sadece beklemek ve yaşamak kalıyor. Hem içeriden hem dışarıdan bu deneyimi yaşayan Sevgi Soysal, yakın dönem Türkiye ve Ankara tarihinden bir kesit sunuyor bize. Üstelik yine o bildiğimiz su gibi akan diliyle... "Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu" okumak, "Yenişehirde Bir Öğle Vakti" okumaktan biraz farklı. Biraz daha sarsıcı, biraz daha zor. Ama bildiğimiz Sevgi Soysal... O sıcacık diliyle “Keşke kırk yaşında ölmeseydi de daha çok yazsaydı“ dediğimiz mükemmel kalem.

Oldum olası kurallar içinde yaşamağa zorlandığım zaman, uymak zorunda olduğum kurallardan daha katısını kendim koyarım. Bu bana, dıştan gelen baskıya kendi coğrafyam içinde tesirsiz bıraktığım duygusu verir. Tutukevinde de öyle yapıyorum. Erken kalkmamız mı isteniyor? Ben daha erken kalkıyorum. Sayım düzeni mi var? Ben ondan daha çok disiplin isteyen bir jimnastik şartı koyuyorum kendime.

Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu, uzun süredir okumayı ertelediğim kitaplardan. Bazı kitapları fazlasıyla yaşayarak okuyorum. Bu kitabın da öyle olacağından emindim. Bu sebeple sürekli erteledim. Hatta okumaya başlayıp bıraktığım zamanlar oldu. Belki de bazı travmalarımı çözmek için yüzleşmem gereken kitaplardandı. Bu hafta kendimi hazır hissettim ve salı rutinime aldım. Hislerim beni yanıltmadı. Okurken zorlandım ve şu an yazarken de zorlanıyorum. Ama "Değer mi?" derseniz cevap net: "Kesinlikle!"

Nostaljik Baskı

Okuduğum baskı Temmuz 1979 yılına ait. Anılar kadar sayfalar da nostaljik, biraz yırtık, biraz parçalı. Kapak resmindeki demir kapı ve topuklu ayakkabılar bile sizi alıp götürmeye yetiyor.

12 Mart dönemi, öncesi ve sonrası ile ilgili oldukça fazla anı, otobiyografi ve biyografi okudum. Hemen hepsi sert ve sarsıcı bir dille yazılmıştı. Yakın Türkiye tarihinin karanlık günlerinden bize gelen zorlayıcı anılardı. Ama Sevgi Soysal bunu yaparken tatlı tatlı yapıyor. Canınız acırken gülümseyebiliyorsunuz. Diyorum ya, "Keşke Sevgi Soysal, Tezer Özlü gibi isimler daha uzun yaşasa ve daha çok yazsaydılar."

Yıldırım Bölge kapısının önünde, saatlerce uzayan kuyrukları güneşin altında, bir iki dakikalık görüş izni için umutsuzca bekleyenleri, çocuğuna bir paket bayram şekeri verebilmek için saatlerce dil döken anaları, annelerinin kendilerini niçin kucaklayamadığını bir türlü kavrayamayan tutuklu çocuklarını, giriş kapısında uzayıp giden formaliteleri, dört günlük yoldan gelip iki yerine bir fotoğraf getirdi diye yakınını göremeden geri dönenleri…Daha neleri, neleri biliyorduk…

Hiç olmazsa iyi, şen ve sağlıklı görünmek istiyorduk yakınlarımıza. O sıralarda, sevdiklerimize verebileceğimiz tek şey buydu.

Alıntıladığım paragraf beni biraz etkiledi. Çünkü o bahsettiği uzun kuyrukları beklediğim zamanlar oldu. Zaman zaman aşağılanmış hissettiğim zamanlar… Ne olursa olsun gülümsememi kaybetmediğim zamanlar… İçeride olanın telaşı da dışarıdaki gibiymiş meğer. Bir görüş kabininde -ne kadar olabilirse artık- iyi görünmek önemlidir. Belki paranız yoktur, belki de bir yakınınızı henüz kaybetmişsinizdir. Oraya ulaşırken katettiğiniz yol zorludur. Ama olsun!.. İçerideki daha çaresizdir. Üzmeye hakkınız yoktur. Şen kahkahalı ve umut dolu cümleler kurarsınız. Hatta bunu mektuplarınızda da yaparsınız. Hiç bitmeyen umudunuzu satırlarınıza aktarmaya çalışırsınız. Tüm bunlar da bu ülkenin gerçeğidir. Değiştiremezsiniz. Çabalayana saygı duyarsınız.

Yine TRT spikeri tane tane okuyor idam haberini. Tane tane, adlarını ve soyadlarını, doğum yerlerini, ana ve baba adlarını, tane tane, düzgün düzgün okuyan spikerin idam haberini verdiğini kavrayamıyoruz.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Sevgi Soysal ve Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na yakışan mekan Ulucanlar Müzesi’ydi. İlk defa gitmiyordum ama kitapla birlikte hissettiklerim, daha yoğun duygularla ziyaret etmeme sebep olmuştu. 81 yıllık tarihinde pek çok ismin gelip geçtiği Ulucanlar Cezaevi, birkaç yıl önce müze haline getirilip halka açılmıştı. Denizleri, Nazımları ve daha pek çoklarını anlamak isterseniz kısa bir müze turu yapabilirsiniz. Merak ediyorsanız darağacı da aynı yerde sergilenmekte. Aynı korkunçluğu ve soğukluğuyla…

Sevgi Soysal iyi ki geçmiş bu hayattan, geçerken de iyi ki yazmış, iz bırakmış. Daha çok insana ulaştırmak dileğiyle… Bence herkes hayatında en az bir defa Sevgi Soysal okumalı. Kalemine saygıyla…

Bu yazıyı kargala!
0 Yorum